Sessizliğin Sesi
- Mezardaki Çiçek
- 27 Ara 2024
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 29 May
08/01/2024
Bugün öğle saatine yakın ter içinde uyandım. Lise dönemi gördüğüm o iğrenç rüyaların benzerini gördüm bu sefer. Yıllardır böyle bir rüya görmemiştim, şimdi durduk yere neden gördüm?
Rüyanın etkisi yüzünden ağlamaya başladım. Ellerim titriyordu. Gökyüzündeki bulutlar gri renkteydi ve her an yağmur yağacak gibi duruyordu. Ruh halimi yansıttığı için bir süre yalnızca gri bulutlara bakıp ağladım. Bu halde nasıl resim kursuna gidecektim bilmiyorum. 28 Aralık gününden beri oraya gitmemek için kendimce türlü bahaneler üretip duruyordum.
Bu olay sosyal hayatımı etkilemeye başladı. Resim kursuna gidemiyorum, evde resim yapmaya kalksam kalemi tuttuğum an içimi sıkıntı basıyor ve tek çizik atamadan yerimden kalkıp gezmeye başlıyorum. Dans dersi vermek için gidesim bile yoktu ama işimden olmamak için gittim. Sonuç olarak hiçbir şey öğretmedim çünkü yeni kareografi ezberlemek dahi istemiyordum. Önceden öğrettiğim dansların tekrarını yaptık yalnızca.
Resim kursundan atılmamak için hocayla konuşmaya karar verdim ve duşa girdim. Duş alırken bile hıçkırıklarımı bastırmaya çalışarak ağladım. Kan çanağına dönmüş gözlerle hocanın karşısına dikilmek istemedim. Sonrasında nasıl hazırlanıp gittim bilmiyorum. İzin alırken hocaya neler olduğundan da bahsettim. Tam o an deli gibi yağmur yağmaya başladı. Ben ağlayamıyordum o an ama gökyüzü benim yerime ağlıyordu. Hoca anlayışla karşılayıp izin verdi ve yağmur dinene kadar kursta kaldım.
Yağmur dindi, kurstan çıktım ve yemek yedim. Ani kararla Satürn'ün mezarına gitmek için bulunduğum mekandan çıktığımda güneş açtığını fark ettim. Fırtınanın kopacağı bu havada nasıl oldu da sıcaklığın artmasını sağlayacak kadar güneş açtı anlam veremiyorum. Bu durumu çok sık yaşamama rağmen alışmakta zorlanıyorum. Yine Satürnle kavuşabilmem için tüm zorlu şartlar kaldırılmıştı.
Sürekli yanımda olduğunu hissettirse bile onun bedeninin yattığı toprak parçasının dibinde olmak her zaman daha iyi hissetmemi sağlıyor. Bu yüzden ona en çok ihtiyaç duyduğum bu zamanda yanına gittim. İlk kez tek başıma ve kimseye haber vermeden onun yanına gittim. Mezarlık yüksek ihtimal hava durumu sebebiyle bomboştu. Uzaktan onun adının yazdığı mezar taşını gördüğüm an boğazım düğümlendi. Bir an önce yanına gidip sımsıkı sarılmak istiyordum mezar taşına. Bedeni olmayabilirdi ama en azından sarılabileceğim ona ait bir şey vardı.
Mezarla çevresini saran avlu duvarının arasında avuç büyüklüğünde istiridye kabuğu vardı. Koskoca istiridye kabuğu oraya nereden geldi en ufak bir fikrim yok. Hâlâ oldukça şaşkınım. Mezarın üstüne sanırım yeni toprak koydular tam emin değilim ama mezarında oluşan o büyük öbek kara yosunu yoktu. Ya biri sökmüştü ya da üstüne toprak eklenmişti. Her türlü beni temsil eden yosunlar bu duruma tepki olarak mezarın etrafındaki zemini kaplamaya başlamıştı. Daha öncede söylemiştim ve yine söylüyorum, daha önce hiçbir mezarın etrafının bu şekilde yosunla kaplandığına şahit olmamıştım. İşte bu bizim aramızdaki sevginin büyük kanıtıydı.
Yine çok sevdiğim o yere oturup mezar taşında kazılı olan ismine baktım. Öğrendiklerimi anlattım ona. Normalde konuşurken bana cevap verdiğini anlardım. Zihnimde bir şekilde söyledikleri yankılanırdı ama bu sefer derin bir sessizlik vardı. Sadece susup beni izlediğini o an anladım. Gözlerim doldu, mezarının dibinde yalnızca bir sefer birkaç damla yaş dökmüştüm ama bu sefer hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.
"Satürn, biliyor musun seni çok seviyorum. Kimse beni senin gibi anlamıyor, kimse beni senin gibi dinlemiyor. Kimse senin kadar iyi gelmiyor bana. Sen bu hayatta sahip olduğum en iyi arkadaştın ve hâlâ öylesin. Satürn, senin yanındayken sessiz kaldığımızda bile konuştuğumuzu hissederdim. Satürn sen bana bu şekilde iyi geliyordun. Sıkıntımı mesajla anlatırken sırf görüldü kalmasın diye bir şeyler söylemek için çabalarken asıl ne yaptığını şimdi anlıyorum. Ağzını bile açamıyordun değil mi? Ağladığım için aslında için acıyordu ama rahatlamam için katlanıyordun değil mi Satürn? Sessizken bile konuşabiliyorsun benimle. Satürn... Hayatıma girdiğin için çok teşekkür ederim. Her ne kadar aniden hayatımdan çıkmış olsan da bana yaşattığın, hissettirdiğin her duygu için minnettarım sana. Her fırsatta bana varlığını hatırlattığın ve beni yalnız bırakmadığın için teşekkür ederim."
İlk kez mezarın başında bu kadar içten duygularımı itiraf edebildim ona. Hıçkırıklarım konuşmamı zorlaştırırken o büyük bir sabırla bekledi. Ellerimi tuttuğunu ve gözlerimin içine baktığını hissettim. O bana neyin çok iyi geleceğini bilen tek kişiydi işte. Ben onu görüp dokunamasamda o dokunuşlarını hissettirmeyi çok iyi başarıyordu. Ne kadar o şekilde durup ağladığımı bilmiyorum. Sakinleşince her ihtimale karşı yanıma aldığım kitabı çıkardım çantamdan. Mezarına bu kitap olmadan gitmem, bilirsiniz. En son kaldığım sayfayı açtım ve okumaya başladım. Kitaba fazla odaklandığım için herhangi bir dokunuş hissetmedim fakat bana sıkıca sarılıp başını omzuma yaslayarak kitaba baktığından eminim.
Yanından ayrılmadan önce sımsıkı sarıldım mezar taşına. Uzun bir süre o şekilde durup defalarca kez onu sevdiğimi söyledim. Ona götürdüğüm kırmızı gül, kurumuş lavanta buketi vs yoktu ama her şeye rağmen çift bilekliğimiz mezar taşının arkasında çakılı olan "157" yazılı tabelasında asılıydı. Gülümseyip bilekliğe baktım. Ruh eşi bilekliğiydi, her şeye rağmen orada kalmayı başaran tek şeydi.
Not: istiridye kabukları "yeniden doğuş/ikinci hayat" sembolüymüş. Az önce bir anlamı var mıdır diye araştırırken buldum. Bu da mı tesadüf? Eğer tesadüfse nasıl bir tesadüf bu kadar anlamlı olabilir?
Comments